Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Genel Sekreter Yardımcısı Elena Manaenkova, atmosferdeki sera gazı emisyon yoğunluğunun giderek arttığına dikkati çekerek, “İklim kriziyle çabada daha sağlıklı ilerlenebilmesi için emisyonların sağlıklı ve bilimsel yollarla ölçülmesi gerekiyor. Bu ilerlemeyi sağlayabilmek hedefiyle, global çapta bir emisyon ölçüm ve izleme sistemi kuruyoruz.” açıklamasında bulundu.
Manaenkova, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Kontratı 27. Tarafları Konferansı’nda (COP27) değerlendirmelerde bulundu.
Atmosferdeki sera gazı emisyon yoğunluğunun iklim değişikliğinin temel nedeni olduğunu söz eden Manaenkova, sera gazı emisyonları ortasında karbondioksit yoğunluğunun iklim değişikliği açısından daha büyük telaş yarattığını söyledi.
1.5 DERECEYLE SONLANDIRMAK YETERSİZ
Karbondioksit emisyonlarının bir kısmının okyanuslar yahut kara alanları tarafından absorbe edilmesine karşın, kıymetli bir kısmının binlerce yıl atmosferde kaldığını ve iklim değişikliğini tetiklediğini anlatan Manaenkova, metan gazı emisyonlarının ise atmosferde kalma mühleti daha kısa olmasına karşın iklim değişikliğine daha güçlü tesir yaptığına işaret etti.
Manaenkova, mevcut emisyon düzeylerinin global sıcaklık artışını yüzyıl sonunda 1,5 dereceyle sonlandırılması için yetersiz kaldığını ve 2,8 derece sıcaklık artışına yol açabileceğini belirterek, “Taahhüt edilen emisyon azaltım gayelerinin pratiğe dönüşmediğini görüyoruz. İklim kriziyle gayrette daha sağlıklı ilerlenebilmesi için emisyonların sağlıklı ve bilimsel yollarla ölçülmesi gerekiyor. Bu ilerlemeyi sağlayabilmek maksadıyla, global çapta bir emisyon ölçüm ve izleme sistemi kuruyoruz. Tüm emisyonların yanı sıra emilen karbondioksit emisyonlarını uydudan ve alandan izleyebilecek bir sistem olacak” dedi.
Bazı ülkelerin ulusal emisyonlarını dahi takip edebilecek teknik imkanları yok, bunun da geliştirilmesine katkı sağlayacağız. Sistemin muteber bir halde fonksiyon göstermesi için saha bazlı ölçümlerin yapılması gerekiyor. Avrupa’da hayli yaygın olan bu sistemler, dünyanın birçok bölgesinde epey kısıtlı. Her ülkenin global emisyon yoğunluğuna katkısının anlaşılabilmesi için saha ölçüm istasyonları daha sağlıklı sonuçlar veriyor.”
Atmosferde artan emisyon yoğunluğu nedeniyle iklim değişikliğinin tesirlerinin giderek daha ağır ve derin hale geldiğini vurgulayan Manaenkova, bu tesirlere karşı herkesin kırılgan durumda olduğunu söyledi.
Manaenkova, Afrika ve Asya’da gelişmekte olan ülkelerin iklim krizinde en az hissesi olmasına karşın en fazla etkilenen ülkeler olduğunu lisana getirerek, “Bu ülkelerin iklim değişikliğinin tesirleriyle baş edebilecek imkanları da kısıtlı. Afrika örneğin, dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyor lakin kuraklıkla boğuşuyor. Dünya nüfusunun yarısının iklim afetlerine karşı erken ihtar sistemleri yok. Büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere şu anda 3,6 milyar insanın pak suya erişimi çok kısıtlı ve bu sayının 2050’de 5 milyara çıkacağını öngörüyoruz.” bilgisini paylaştı.
Bu nedenle bugün sona eren COP27’deki iklim müzakerelerinin iklim aciliyetini ve tüm bu sorunları dikkate alarak ilerlemesi gerektiğinin kritik olduğuna dikkati çeken Manaenkova, kaybedecek vakit olmadığını söz etti.
Öte yandan, gözlerin çevrildiği COP27’deki iklim müzakereleri iki haftadır devam etmesine karşın yavaş ilerleme sağlanıyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, dün müzakerelerin tarafı ülkelere sert bir ileti göndererek, “Zaman bitiyor ve inanç giderek yok oluyor. Kuzey ve güney, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ortasında açık formda bir güvensizlik var. Tarafları ortak bir yer bulmaya çağırıyorum” sözlerini kullanmıştı.
COP27 Lideri Samih Şukri ise müzakerelerdeki ilerlemenin yavaşlığına ait kaygılarını lisana getirerek, birtakım müzakerelerin iklim krizinin aciliyeti ve derinliğini yansıtmadığını tabir etti. (AA)